MBA: 1-) Esselamualeyküm Hocam. Öncelikle söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize biraz kendinizden ve çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
NE: Kendimi Nuri Pakdil’in ideoloji arkadaşım dediği bir insan olarak tanımlayabilir. Çünkü o hayattayken, beni dostlarına takdim ederken “Sevgili kardeşim, ideoloji arkadaşım, değerli İdris Hamza” biçiminde tanıtırdı. Ben de onun bu tanımlamasına layık olmaya çalışıyorum. Ankara’da ikamet ediyorum. Mesaili herhangi bir işle uğraşmıyorum. Kamu hizmetini de bitirdim. Sadece ve sadece Nuri Pakdil’in kitaplarını yayınlamaya, onları isteyen insanların hizmetine sunmaya, yeri geldiğinde Nuri Pakdil’i ve bugün çok ihtiyacımız olan o devrimci Nuri Pakdil Tavrının ne olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Nuri Pakdil’in kitaplarının titizlikle okunmasını önemsiyorum. Nuri Pakdil’in ifadesiyle, “Konuşmak, su üstüne yazı yazmak gibidir. Aslolan yazıdır.” Bu bağlamda, 18 Ekim 2024 tarihinde, vefatının 5. yıldönümünden itibaren, kitaplarının daha çok insana ulaşması için Ketebe Yayınlarıyla yaptığımız protokol çerçevesinde Nuri Pakdil kitaplarının artık Ketebe logosuyla yayınlanmasına başlandı. Kitapların profesyonel bir yayıncı tarafından yayınlanması nedeniyle, benim için de daha fazla zaman oluştu. Bu nedenle de bu çalışmayla birlikte Ankara’da bir Nuri Pakdil Vakfı kuruluş çalışmalarını başlattım. Bir kültür ve araştırma merkezi gibi çalışacak vakfın oluşturulması ve kendi ayakları üzerinde durabilmesi için gayretlerimi sürdürüyorum. Umarım bu yıl sonuna kadar bu konuda ciddi bir mesafe alabiliriz.
MBA: 2) Hepimizin bildiği üzere "Kudüs Şairi" olarak bilinen Nuri Pakdi ile uzun bir süre yol arkadaşlığı yaptınız. Nuri Pakdil’i bize nasıl anlatırsınız?
NE: Evet, Nuri Pakdil ile uzun bir yol arkadaşlığımız var; hemen hemen 40 yıl. Nuri Pakdil anlatmak öyle kolay bir şey değil. Bütün ömrünü bir davaya vakfetmiş bir insanı, “Ben bir İslam devrimcisiyim.” diyebilen bir insanı kolayca anlatıvermek benim açımdan zor. Onunla ilgili, hayatı boyunca yapıp ettikleriyle ilgili çok kapsamlı çalışmalar yapılacaktır ve toplum bu çalışmalarla Nuri Pakdil’i biraz daha yakından tanıma fırsatı bulacaktır. Her şeyden önce Nuri Pakdil birbirinden farklı, birçok yönü olan bir yazar ve düşünce adamıdır. Aynı zamanda onun için hemen hepimiz Nuri Pakdil bir eylem adamıdır, bir duruş adamıdır, tavır adamıdır gibi tanımlamaları sık sık yapmışızdır. Velhasıl Nuri Pakdil, öyle kısa birkaç cümleyle anlatılmak yerine, uzun uzun anlatılmayı, hakkında kapsamlı çalışmalar yapılmayı hak eden yegâne insanlarımızdan biridir. Onun eserlerini okudukça onun tanımaya başlarız ve onu tanıdıkça aslında ülkemizi ve son yüzyılımızı anlamak konusunda kendimize bir pencere aralamış oluruz.
MBA: 3) Nuri Pakdil, birçok alanda düşünmüş, yazmış ve emek vermiş bir yazar. Lakin ülkemizde Nuri Pakdil deyince akla ilk olarak "Kudüs ve Filistin" geliyor. Bunun sebebi ve Nuri Beyin bu konudaki çalışmaları hakkında bilgi verebilir misiniz?
NE: Türkiye’de Nuri Pakdil denince, önceki soruda da bahsettiğiniz gibi Kudüs ve Filistin aklımıza geliyor hemen. Bunun çok önemli bir sebebi var; Nuri Pakdil’in, tüm hayatı boyunca Kudüs’ün, Filistin’in acısıyla, derdiyle, direnişiyle ilgilenmediği bir an bile olmamıştır. O her ne yapmışsa, bir ucunda Kudüs ve Filistin vardır. Bir ucunda Mekke ve Medine vardır. En önemlisi de İstanbul vardır. Mekke, Medine, Kudüs ve İstanbul, Nuri Pakdil’e göre medeniyetimizin şekillendiği ve hayat bulduğu mekanlardır. Onları korumak ve sevmek hepimizin aslî görevidir. Onun için ki “Kudüs sevilmeden insanlığa girilemez.” demiştir. Nuri Pakdil, Kudüs konusunda bağımsız, başlı başına bir kitap yazmamıştır. Buna ihtiyaç da duymamıştır. Ama yazarlığının atar damarlarından biri Kudüs’tür. Bu kendi ifadesidir. Kudüs onun için sabahları gün doğumudur, sıcak öğle vakitlerinde serin bir çınar gölgesidir, akşam vakitlerinde özlemdir, kucaklaşmadır. Bu yaklaşımla baktığımızda, aslında Nuri Pakdil tüm günlük faaliyetlerinde, her türlü eyleminde Kudüs’ü hiç ihmal etmemiştir, Filistin’i hiç ihmal etmemiştir. Hep onların yanında, onları da kendi yanı başında hissetmiştir. Nuri Pakdil kitaplarını okurken sürekli karşımıza Kudüs, Filistin, Mekke, Medine imgeleri çıkar ve bizi şaşırtır.
MBA: 4) Peki üstadın "Anneler ve Kudüsler" kitabı hakkında bize neler söyleyebilirsiniz?
NE: 1997 Şubat’ından itibaren Nuri Pakdil’in kitaplarını Edebiyat Dergisi Yayınları olarak yeniden yayımlamaya başlamıştık. Hem yeni kitaplarını yayımlıyor hem de fırsat buldukça eski kitaplarının yeni baskılarını yapıyorduk. Yaklaşık on yıllık bir sürede bütün kitaplarını yeniden yayınlayıp kamuoyunun hizmetine sunmuştuk. Bu çalışmalar sırasında arkadaşımız Şaban Özdemir, Nuri Pakdil’in müstear isimlerle yazdığı ve 1970’lerde Kudüs bilinci oluşturma konusunda çok önemli yeri olan bu şiirlerin dergi sayfalarında kalmaması ve bir kitapta toplanması fikrini ortaya attı. Kısa sürede bir dosya hazırlayıp birkaç isim önerisiyle Nuri Pakdil’e sunduk. Nuri Pakdil çok beğendi ve alternatif isimler içinde yer alan “Anneler ve Kudüsler” ismini kitap adı olarak seçti. Böylelikle Nuri Pakdil‘in 70’li yıllarda yazdığı ve ağırlıklı olarak bir çoğunda Kudüs ve Filistin temalarının, vurgularının yer aldığı şiirler insanımıza sunulmuş oldu. Bu kitabın yayınlanması ve ardından TRT’nin çektiği “Yedi Güzel Adam” dizisinin sonucudur ki, Türk toplumu kendiliğinden Nuri Pakdil’e “Kudüs Şairi” unvanını verdi. Aslında bu Nuri Pakdil için en güzel ödüllerden biridir.
MBA: 5) Nuri Pakdi ile Kudüs'e gittiniz. Bize oradaki hatıralarınız ve tecrübelerinizle ilgili bilgi verebilir misiniz?
NE: 2015 yılı Nisanında, Nuri Pakdil ve bir grup gazeteci arkadaşla Kudüs ve Filistin topraklarını yakından görmek, zalim İsrail’in Filistinlere yaptığı zulmü anlamak için Kudüs’e gittik. Kudüs’te kaldığımız süre içerisinde başta Mescidi Aksa’da sabah ve cuma namazı kılmak üzere çeşitli ziyaretlerimiz ve faaliyetlerimiz oldu. Nablus ve El-Halil kentlerini, ayrıca Ramallah’ı görmek nasip oldu. Nablus’ta Nuri Pakdil adıyla açılan bir kız okulunun açılışına katıldık. Genç öğrencilerle, öğretmenlerle ve Nablus‘taki değişik topluluklardan insanlarla temasımız oldu. Nablus‘ta Osmanlı zamanında yaptırılan bir tarihi okulun öğrencilerinin sergisinin açılışına katıldık. Ramallah’ta katıldığımız büyük bir salon toplantısında hem Nuri Pakdil’e, hem de Türkiye’den gelen diğer misafirlere Filistinlilerin ilgisi ve yakınlığı üst düzeydeydi. Filistinliler Nuri Pakdil’i, her gittiğimiz yerde Kudüs şairi olarak bağırlarına basıyorlardı. Nuri Pakdil de halka hitaben yaptığı konuşmalarda; sağ kolunu gösterip “Sağ kolumda Kudüs zinciri, kalemin Filistin” cümlesini söylüyor, salondaki büyük-küçük, kadın-erkek herkesi coşturuyordu. Bu seyahatimizin en önemli tarafı, Filistinlilerin İsrail zulmü altında adeta bir açık hava hapishanesinde yaşamaya mahkûm edilmelerinin hepimiz tarafından net biçimde gözlemleyebiliyor ve sadece çaresizlik içinde seyirci durumunda kalıyor olmamızdı. Yüksek duvarlar ve sebepsizce bekletilen kontrol noktaları bu algımızı açık biçimde güçlendiriyordu. İsrail’e karşı içimizde eksilmeyen bir öfke duymaktan ve Filistinlilere acımaktan kendimizi alıkoyamıyorduk. İsrail, Filistinlilere karşı her zaman acımasız davranmıştır. Onların özgürlüklerini ellerinden almış ve her fırsatta kısıtlamıştır. Bunun bir sonucu olarak, çok istememize rağmen Gazze’ye geçmemize izin vermemişti İsrail. Bizler de, içimiz buruk ve soykırım gibi bir insanlık ayıbının tanıkları olarak Türkiye’ye dönmüştük. Aradan geçen bunca zaman, iyileştirmek bir yana her şeyi daha da kötüleştirdi.
MBA: 6) Hocam peki sizin için Kudüs / Gazze / Filistin ne ifade ediyor? İslam dünyası için ehemmiyeti nedir?
NE: Kudüs, Filistin, Gazze, Nuri Pakdil için ne ifade ediyorsa benim için de aynı şeyleri ifade ediyor. Özellikle Gazze’de yaşanan son bir yıl, hepimiz açısından insanlığımızı sınamamız için bir fırsat oldu. Gazze’yi anlamadan zülüm görmenin ne olduğunu, Gazze’yi anlamadan direnmenin ne olduğunu, Gazze’yi anlamadan inanmanın, iman etmenin ne olduğunu asla kavrayamayız. 7 Ekim 2023’ten beri Gazze‘de yaşananlar karşısında elimiz kolumuz bağlı bekliyoruz. Amerika, Gazze ve Filistin’de yapılan soykırımı sadece seyretmeleri konusunda, tüm gücünü ve otoritesini kullanarak tüm dünyaya büyük bir rest çekti. Yazık ki bu resti görme cesaretini gösteren hiçbir ülke çıkmadı. Kişisel olarak, 7 Ekim’den bu yana omuzumdan hiç bırakmadığın Filistin kefiyesini, kendime bir hatırlatma, yaşananları unutmama uyarısı olarak taşımaya devam ediyorum. Bununla bir şey değişmeyecek kuşkusuz ama onların beni değiştirmesinin önüne geçebileceğime inanıyorum. Olup bitenleri unutup, kanıksamayacağıma inanıyorum böyle yaparak. İşin aslına bakarsak, bu berbat dünyada içinde bulunduğumuz anlamsızlığı anlamlandırmak için Gazze’de yaşıyor olmayı çok ama çok isterdim. Bu yüzyılın anlamı Gazze’de büyüyor ve gelişiyor çünkü.
MBA: 7) Hocam Türkiye'de edebiyat, sanat, akademi ve televizyon dünyasının Filistin / Gazze meseleleri karşısındaki duruşunu ve çalışmalarını olumlu ve yeterli buluyor musunuz? Bu hususta neler yapılabilir?
NE: Türkiye’de sanat, edebiyat, akademi ve televizyon dünyasında Gazze meselesi bir haber konusu olmaktan öteye geçmiyor maalesef. Sadece Türkiye’de mi, bence tüm dünyada böyle. Her ne kadar batılı ülkelerde, özellikle öğrencilerin eylemleri içimizi ısıtsa da, asla yeterli bir tepkiye, yani bir eylem boyutuna ulaşmış değildir. Gazzelilere dünyanın yaptığı gıda yardımları, sağlık yardımları bile yeterince ulaşamıyorken, onların mücadelesi için maddi bir destek hiç mi hiç ulaşamaz. Ama az da olsa sanatın, edebiyatın, sinemanın etkileme gücü kullanılarak insanlara bir mesaj vermek ve direniş oluşturmak mümkün olabilir. Ama bütün bu karmaşa ve toz bulutu içerisinde bunları net biçimde değerlendirmek kolay değildir. Her kötü olayda olduğu gibi Gazze’de, Filistin’de, şimdilerde de Lübnan’da olup bitenlerin tarihi, maalesef sonradan yazılacaktır. Bugün gözlerimiz önünde yaşanan bu soykırım vahşetini, bizler elimiz kolumuz bağlı seyretmek zorunda kalırken, gelecek kuşaklar da bir tarih bilgisi olarak göreceklerdir.
MBA: 8) Maalesef, bu yıl üzerine biraz daha düşülse de “boykot" hususunda hem aksiyon hem de bilgi olarak çok eksiğimiz var. Boykot konusunda hangi tavsiyelerde bulunursunuz ve boykotun sizin zihninizde karşılığı nedir?
NE: Boykot, gerçekten önemli bir konu. Aslında boykotla amaçlanacak hedef; boykot edilene maddi zarar vermekten daha çok, boykot edenin dünyasında zenginleşme ve insan olduğu anlamasına imkân sağlayacak bir hedef olmalıdır. Boykotu da kendi bilincimizi bilemek ve her gün bir şeyin karşısında olduğumuzu hissetmek için yapmalıyız. İşte o zaman boykot amacına daha çabuk ulaşır. Yoksa “bir ben almayınca ne olacak ki” der geçeriz.
MBA: 9) Her şey için çok teşekkür ederiz. Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?
NE: Çağımız, Nuri Pakdil’in ifadesiyle “Cinayetler çağıdır.” Yaşamayı önceleyen bir inancın bağlıları olarak hepimize “ölüm karşısında hayatı savunma sorumluluğu” düşüyor. Hayatı savunmak, insanı savunmaktır çünkü. İnsan var olmadan da hiçbir şeyin anlamı yoktur. Nuri Pakdil’in ifadesiyle; “İnsan, seni savunuyorum sana karşı!”
MBA: Verdiğiniz cevaplar için teşekkür ederiz hocam. Bizleri aydınlattınız.
NE: Sağ olunuz selam, hürmet ve dua ile...
İDRİS HAMZA
Siz ki bir devre şehadet etmek
yolunda tüttürdünüz geminizin bacasını.
Siz ki bileğinizde zaman ve boynunuzda kefiye
Kudüsler biriktirdiniz gözbebeklerinizde.
Yine demlerden bir dem donayazdı bir yaz günü.
A'sı küçük ankaralar, Akay Yokuşu, Taceddin Dergahı, imzalar...
Ha bir de "Klas Duruş", Edebiyat ve Hacı Bayram Veli...
Tarihin enstantanesinde kütüphaneler dolusu
vefa sözleri biriktirdiniz bilirim.
Bir eli cebinde, ihtilalleri andıran
bir portre yetiştirmeye çalışan köksüz ressamlar
katrana bulanmış duvarlara yahut gazete küpürlerine
hiç çizemedi sizi.
Siz ki bir ikindi vakti, elde kırık dökük bir barutluk,
bütün denizleri huylandıran bir edayla
şarkın delidolu kısraklarını şahlandırarak
çevirip maziden kalma topları
Batının kendinden leş göbeğine;
Hercümerc ettiniz öleyazmış mitlerini bir kere!
Kaleminizin kurşununu bol tutun efendim!
Hangarlar dolusu acılar var dokumamız gereken.
Okunması gereken mektuplar...
Bırakalım puthanelerde kasırgalara biat etsin eblehler.
Varsın zıpkınlansın balıklarımız ansızın.
Biz gösterelim: sükutumuzdan dervişane bir hünerle ahidler yontarak
bozkırın ümit ve korku arasında sıkışan heybetini.
Sizin de dediğiniz gibi,
Elde ateş dağ yürürken
gerekirse geç geliversin hep bilindik kara tren.
Biz dirilişi yaşayalım iliklerimizde.
Gelin biz
marşlar tutturalım Nebiler gölgesinde...
Muhammet Baran ASLAN (Baranî) | 2024 - Şanlıurfa