Sözün Şahı


Web Siteniz Yazarın diğer köşe yazıları


- Bak ki anlayasın, gör ki tanıyasın.

 

Şair sözün şahı, padişahıdır. Yaşadığı toplumun aydını, öncülüsü ve sancılısıdır. Düşünen, güzel söz söyleyen ve sözü dinlenendir. Toplumun vicdanı ve çağının tanığıdır.


Ruhunda hep başkaldırı vardır. Uysal değildir, uysallaştığı an şair olmaktan çıkar. Sorgulayan, eleştiren tavrın sahibidir. Bunu yaparken didaktik söylemi benimsemez. Ucuz, kuru, sığ ve kör bakışı üslûbu yapmaz. Kabiliyeti, Allah’ın seçtiği kullarına bahşettiği harikulade histir.


Ayna sandım şiiri, diyen söz erbabına hak vermemek mümkün mü? Ayna tutandır; aynayı tutarken herkesin ayanda gördüğünü duvarda görendir. Şair Eşref´e sorarlar: Neden şiirlerinizde hedefinizi belirtmiyorsunuz? O da: Şiirlerimi numarasız gözlüklere benzetirim. Her takan kişiye uyması için, cevabını verir. Kelimelere anlam yükleme hususunda şairi etkileyen hususlar kıymetlidir. Tıpkı yüzlerce renk ve kokuda çiçekli bahçede dolaşan arı misali. Şair yazdıklarını yaşayarak, yaşadıklarını acısıyla, tatlısıyla tadarak yazar. Yazdığı her kelimenin sancısını yüreğinin derinliklerinde hisseder. Lakin kelimeleri bulacak kişi şairse onları anlamlandıracak ise okurdur: Ey şairi kelâmdan Yaratan! /Kelamın kudretiyle yak bizi…


Ölümsüzlüğün peşinde koşan, ölecek olan Gılgamış’tır şair; iksir ustasıdır o ve ‘Aşk’ı bulmanın gayretindedir bir ömür. Hüznün, derdin, sıkıntının kararttığı gecede kelimelerin fitilini yakmaya gayretli ışık ustasıdır. Şair ki gizli sırları aşikâr eden d(v)elidir. Yaşamaya tutunmak için kelimelere sığınır. Delirmemeye, kardelen misali kışta baş vermeyedir gayreti. Yoksa aklı başında biri nasıl omuz verebilir ki koskoca dağa?


“Ey şair! Kulak asma sevgisine halkın sözüne.” der, Puşkin. Şair, menzili olmayan muhacirdir. Tek başına göğüs gerer dünyanın hengâmesine ve yalnız yürür yüreğinin götürdüğü yolun tenhasında. Kanlı gömleğiyle kuyuda Yusuf’tur, varı yoğu diline batan kelimelerin kılçığıdır. Biraz kuş terbiyeciliğine özenir. Payına düşen mülksüzlüktür ve kanat taktırdığı sözlerini gezdirir sarada, bilinmezi dolaşır yalınayak, güzelliğin tutkunu olur ama eli boş, yüzü kara döner er meydanına.


Kendi kendine konuşanı az değildir. Platon’un, şairleri ‘yalancılar güruhu’ olarak tanımlamasından beri sözlerindeki hakikat olgusu, güneşli günde mum ışığıyla kaybettiğini aramaya çıkan adamın kaderine eş tutulmuştur.


“Şairlere gelince onlara yoldan sapanlar uyar.” (Şuara-224) ve “Biz ona şiir öğretmedik. Zaten gerekmezdi.” (Yasin-69) ayetlerinde görülen hususla Efendimizin sırtındaki hırkayı şaire hediye etmesi arasındaki esrarın şifresini çözme çabası aklın ve gönlün kardeşliğiyle mümkündür. Sıra dışıdır şair, arızalıdır. Kalbiyle konuşandır; duyan, hisseden ve sezinleyen. Şairin yaratma sezgisinin temelinde anlaşılmama ve anlatamama algısı yatmaktadır. Arayış yegâne sığınağıdır iflah olmaz ruhunun. Yalnızlığı kendinedir, Yanındayken Leyla’yı istiyorum seni değil, diyenden farksızdır. Ne olur onu duyarsız sanmayın. Sabah doğudan çıkan güneş gibidir. Işığın ilk yansıması nasıl eşya üzerindeki muğlaklığı giderirse, şair de kelimeye verdiği ruhla eşyaya da yepyeni bir şekil vermiştir. 


“Şair, ırmakta altın arayan işçiye benzer.’’ Evet, sürekli arayıştadır. Ama gururu sarsıcıdır, çehresi dalgalı. İfrat tefrit dengesini kurma noktasında pek güven vermez. Takıntıları hesapsızdır. İmgeyle, imajla, süslü kelimeleriyle yalanlar uydurur, bu yalanlara ilk önce kendini inandırır. Kulaklarına ezanla, salâyla birlikte ilham perisinin nefesi de üflenir. Emdikleri ilk sütün sıcaklığıyla anne sesindeki tatlı sedalı ninniler ilk şiirleri olur. Elleri kalem, dilleri kelâm tuttuktan sonra artık kimse susturamaz.


Sadece ilham perisinin sırrı yetmez ekmeğine katık olmaya. Emek ve aşk lazım, bir kâse badeye sunulan ay yüzün parlaklığında. Yazmaya izin istemeye giden şaire, eski şairlerin yazdığı bin şiiri ezberlemeye karşılık şiir yazmaya izin verebileceğini söylenir. Bin şiir ezberlenir, ustanın huzuruna çıkılır ve bin şiir ezberden okunur ama yetmez. Yeni istek, o bin şiirin unutulmasıdır. Unutulur ve şiir yazmaya icazet verilir. Talip matlubuna vasıl olur.

​ O, yazdıklarıyla kanayan yanımıza/ yaramıza merhemdir. Bilir ki yaralar kaşımakla iyileşmez. Yoksulun, unutulmuşun, ötekinin, örselenmişin, çocuksu bir yüreğin çığlığına sağır kalmak şaire yaraşmaz. Şair ki kelâmının her kaleme yâren olamayacağını bildiği hâlde, her gün ölülerin Azrail’e selâm duruşuna alkış tutar.  


- Ey şair kalemi al da eline, kelamdan selam yaz gül güzeline!

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.

#buttons=(Kabul Ediyorum) #days=(20)

Web sitemiz, deneyiminizi iyileştirmek için çerezler kullanmaktadır. Daha Fazla Bilgi
Ok, Go it!