Bazı kitaplar vardır, kapağını açtığınızda bir şiire değil, bir insana dokunursunuz. Bilmezler Manolya da öyle bir kitap. Sayfalarını çevirdikçe şairi Hasan Hüsnü Yazıcı'nın sadece şiirlerini değil, kalbini de okuduğunuzu hissediyorsunuz. Kıymetli kardeşimin, ruhunu satır satır döktüğü bir emek bu.
Hasan Hüsnü’nün kelimelerinde bir acele yok; o, günümüzün gürültüsüne inat, iç sesiyle konuşuyor. Belki de bu yüzden şiirleri sanki bir gece vakti içimize düşen dua gibi… Sessiz ama derin. Hissedeni sarsan, anlamak isteyenin önünde eğilen cümleler bunlar.
“Bilmezler Manolya” bir serzeniş değil sadece. Bir duruş. Bir içe dönüş. Modern hayatın aceleci unutuşuna karşı, hafızanın çiçek gibi sakladığı hatıralarla yazılmış. Bazı dizelerde çocukluk çıkıyor karşınıza, bazı sayfalarda kimliğini arayan bir genç. Ama hepsinde ortak bir şey var: samimiyet.
Bu kitapta gösteriş yok. Ağır kelimelerle okuyucuyu yormak yerine, en sade haliyle yakalıyor sizi. Çünkü Hasan, derdini süsleyerek değil, içtenliğe yaslanarak anlatıyor. Ve işte tam da bu yüzden şiirleri, kalbe dokunuyor.
Kardeşimin kaleminden çıkan bu ilk kitap, bir şiir koleksiyonundan çok daha fazlası. Bir yolculuk. Bazen bir yaraya, bazen bir hayale dokunan duraklarla dolu. Her durakta başka bir “ben”le karşılaşma ihtimali taşıyor.
Şiirle derdi olan, kelimeyle konuşan herkesin bu kitabı okumasını isterim. Çünkü bazı şeyleri gerçekten “bilmezler” ve Hasan Hüsnü o bilmeyenlere incelikle fısıldıyor:
"Bilmezler manolya / ne zaman susar..."
Ve biz, bu suskunluğun içinde kendimizi buluyoruz. Vesselam...